Eylül 12, 2010

bi' cümle

Kes bak kalbi, sadece içinden kan akacaktır.

Kes bak kalbi sadece, içinden kan akacaktır.



10 Haziran 2010

Ağustos 13, 2010

Boşvermişlik

İhtiyaçtır.
Kaçmaktır.
Kovalamaktır bazen.


İçimde git gide büyüyen bir istek bu. Hatta istek değil. Tam olarak içindeyim bu hissin. Vazgeçmek her şeyden. Herkesten vazgeçmek. En başta da kendinden.


Topla diyorum kendi kendime bazen kendini. Çok da gerek varmış gibi.

Ne için çalışıyoruz ki? Ne için bunca çaba?
-İyi bir iş?
-İyi bir ev?
-İyi bir araba?
-İyi bir eş?

Bunca stres, bunca can yanması, bunlar için mi?

Dünyanın derdi niye beni geriyor şuncacık şey için?

Hayat bir okyanus olsa, en derinine inmak istemez miydim sanki? Tüm istenenler çok yüzeysel oysa. Ayağının ucudur sadece suya dokunan. Ben okyanusun üzerinde mi yürümek istiyorum ki?

Hayır.

İçinde olmak istiyorum. En derinde. Keşfedilmeyi bekleyen mercanlara dokunmak varken, suyun üstündeki yosunlarla uğraşmak midemi bulandırıyor.

Yorgunum.

Her histen daha baskın bir his bu kanımda dolanan.

Ve bu boşvermişlik.

Kim ki beni benden ediyor?

Ağustos 09, 2010

Giderek büyüyen boşluk

Dibe bile vuramamanın kanıtıdır.

Düşersiniz yahut düştüğünüzü sanıyorsunuzdur. Yeter artık, nereye çakılacaksam çakılayım dersiniz. Çakılırsanız, ölürsünüz. Ve ölmek meraktır. Ölmek, daha önce tadılmayan bir bilinmezliği tatmaktır. Oysa düşmek sürekli tekrarlanandır. Ya da tekrarlanmayan, sadece devam eden. En monoton şekilde. İç sıkıcı. İç bunaltıcı. Nefesini çalan, kaçıran.

Halbuki uçuyorsundur düşerken. Uçmak bu kadar özlenirken, düşmekten neden bu kadar korkulur? İkisinin de özü aynı değil midir? İkisinde de yüzünde rüzgarı hissetmez misin sonuçta? İnanın, uçmanın bedeli düşmekse eğer, göze alırım ben. Aldım da zamanında. Çünkü uçmak, mavi olmaktır.

Aslına bakarsanız giderek büyüyen boşluğun ne renk olduğunu bilmiyorum ama ne renk olmadığını biliyorum. Kesinlikle siyah değildir. Çünkü siyah sadece yaşamanın rengidir.

Çünkü siyah benim rengimdir.

Ağustos 08, 2010

Sebepsiz Yere

Yasaklandı bana aşk,
Kalpler kırık; tuz ve buz olmuş içimizde!
Yapıştırmak, komik...
Ve tiyatro, sonsuza dek...




İşte hepsi bu...

Gece yarısı...

Yalnız olmak…

İçinde birisi olup yalnız kalmak…

Üzülmek ama mutlu görünmeye çalışmak…

Güçlü duruşla yenik olmak…

Mide bulantısı, soğuk kâbuslar, yorgun anılar ve ben bu gece baş başa kaldık sanırım…

Yapılası gereken işler, alınması gereken kararlar, soğuk bir uyku, ruhum ve bir adam - sev(il)diğim adam - ise beni bekliyor…

Beklemek zordur, bekletmekse acı veriyor; dingin bir acı, sessiz ve sakin içimi kemiriyor.

Korkular yüzleşmek için can atarken ben sessizlikle çatışıyorum nedensiz yere…

Kendimi arıyor gözlerim aynaların buğulu yansımasında…

Ayrılık çıkagelmiş gibi duruyor… Kadere boyun eğmiş beden kendi canına kıyarken ağlıyorum…

Fırtınadan sonra durulan, koskocam gemiyi alabora etmiş bir okyanusa benziyorum…

Mavi melek balıkları hüzünle dudaklarıma bakıyor sanki sözler çare olacakmış gibi…

Fark ediyorum, uzun zamandan sonra, aradan silinip giden onca fotoğraf karesinden sonra, maviyim…


Ama belki de ilk kez mavi olmaktan mutsuzum…


Ve bu yüzden gel beni al n’ olursun…

Seni bekliyorum… Mavide boğulmaktan kurtar , beni al, şimdi, hemen burda, şu anda!!!

Beklenti

Bekler insan...

Bazen birisini, bazen yaptıklarının karşılığını, bazen hayallerinin gerçekleşmesini bazen ise sadece kaderinin gelip onu bulmasını bekler...

Hiç bir sebep yokken sevildiğini duymak ister ya da bir hata sonucu ondan nefret edilmesini, kırıcı cümleleri...

Ve bekler, umut ederek, inanarak, sabrederek bıkmadan usanmadan bekler...

Ama kırılır sonra insan, sebepsiz yere değil, beklentileri gerçekleşemediği için kırılır bu sefer...

Onca emeğinin biten bir sigara gibi kül tablasında bırakacağı küllerden ibaret olması canını yaka yaka bekler, sessiz ve sakin, dalgın ve yorgun....

Yapacak pek bir şey yoktur artık bu insan için, umut fakirin ekmeği gibidir ya, artık paylaşacağı bir parça ekmeği bile kalmamıştır martılarla...

Karanlık kabuslar, sevgisizlik, kırık birkaç söz, açlık ve yağmur damlaları onu bekler artık...

Hiç ummadığı cevaplar alarak insanlardan yaşama geri dönmeyi seçer sonra, sorumluluklar yüzünde hem de, o bitmek bilmeyen sorumluluklar ve insan ilişkileri yüzünden...

Ve gider insan, çekip gider kendi içine, maviye döner...
Halbuki döndüğü tek şey ölümdür, derin olan ölüm...
Fail-i meçhul bir cinayete kurban gider mavililerde, umarsızca...

Acısızdır ölüm ama canı yanar..
Mavidir ölüm ama kan kusar...


Kim bilir belki ruhu huzura kavuşmuştur, öyle umar.

23.03.07

yalnızlığa yaktı sigarasını, çekti dumanını...

hayalleri karıştı ciğerlerinde dumana

üfledi onları bosphorus'a..

sigara hayallerini, hayalleri de sigarayı zehirliyordu

ikisi de onu zehirliyordu.


gözlerini kapadı, istanbul'un gürültüsü arasında titredi

titremesi kasılmalara dönüştü.

herşeyden korkar olan insanlar ona dönüp bakmıyordu bile.

kimse onun geçmişe zorlu bir yolculuk yaptığının farkında değildi.

geçmişe, gözlerinden kan gelene kadar ağladığı gecelere kadar gittiğini bilmiyordu kimse.



ama düşündü bir an.

nedenleri biliyordu.

son kez baktı sigarasına

ve söndürdü onu hayallerinin üstünde.

yeni bir zamana yelken açtı denizde.

kimselere kızmadan,

kendine kırılmadan devam edecekti yoluna.

hayalleri bitse de umutları vardı!

yarın yeni bir gün olacaktı...

yarın yalnız bir gün olacaktı...


gölgedur & matrushka

El

Ses yok.
Çıt bile yok.
Zamansızdı.
Zamana kaldı.

Yaşamak ile ölmek arası bir yerde
Uzakta beklemek.
Hatta beklememek.
Durmak.
Sadece durmak.
Öylece.
En uzakta.
Dokunulmaya korkan
Ve takrar dokunulmayacak olan.
Annenin, sen kırmayasın diye
Ortalıktan kaldırdığı cam bir vazo misali.
Kırılırsa,
Elim kesilir çünkü.
Elim...
En güzelim!
Kim bilir,
Belki en beyazım.
El.
Elim,
Ben en çok seni severim.

Alaka

Bir düş var içimde.
Uzaklara bakınca fark edilen.
Ne gitmekle alakalı
Ne de kalmakla.
Durmak lazım hayatta.
Bu düş,
Ayakta durmakla alakalı.
Bu düş,
Kendinde durmakla
Durup durup bakmakla
Durulmakla durulmamak arasındaki
Mavi çizgiyle
Alakalı.
Hadi kop bu yollardan
Sokaklardan
Yahut
Yatağından.
Bir saç telinin yere düşüşü kadar bir sürede
Kapat o lanet gözlerini.
Kapat.
Kapat ki
O telin düşüşünü değil
Rüzgarla dansını gör
Kızıl bir gün batımında.
Hadi,
Gel ruhum.
Geri gel.
Bana gel.
Çünkü bir düş var içimde.
Sadece
Uçmakla
Alakalı.

Galiba

Söz vermişliklerim vardı kendi kendime
Belki sadece söz verdiğimi sandıklarım.
Kendine yalan söylemenin ne kadar kolay olduğunu bildiğimden mi
Yoksa söylemeden öte inanmanın zorluğundan mı, bilmiyorum.
Hani bu zor ya, ben yaparım duygusundan galiba.
Ama şimdi yenik miyim yani kendime inanmadığım için artık.
Belki de şimdi kazanmışımdır.
Hani olay bu ya, gerçeği kazanmak.
Fakat her gerçek bir acıysa,
Ben bir acı daha kazandım galiba.

Nefret

Nefretim vardır kimsenin bilmediği;
Ne acınacaklara acırım ne de kendi benliğime.
Öyle ulu bir nefrettir ki bu
Ne dağ dayanır ne de okyanuslar.
Gerektiğinde deler geçer, yarıp dağıtır ortalığı.
Nefretim vardır benim, kimsenin bilmediği.
Nefretim vardır benim, sadece kendine zulm eden.
Nefretim vardır benim, nefretime nefret eden.

12 Nisan '04

Çocukluk

En güzel günler çocukluğumdaymış meğer.
Meğer en güzel anılarım onlarmış.
Meğer daha, daha ne kadar istesem boşunaymış.
Çırpındıkça batıyormuşum meğer.

22 Mayıs '04

Tek

Kimseyi sevmeyeceğim bundan sonra
Beni seven de istemiyorum.
Tek başıma olmak istiyorum bu kahpe dünyada
Ve tek başıma gideceğim öteki tarafa
Tek başıma gebereceğim.
Olması gerektiği gibi.

22 Mayıs '04

Yenik

Tek tek yeniliyoruz bu dünyaya.
Bir bir göçüyoruz şu karanlığa...
Arda arda tökezleyerek yuvarlanıyoruz uçurumdan
Ve en sonunda yenik olduğumuzu
Birer yenik olarak anlıyoruz.


27 Mayıs '04

Çığlık

İçimde yıkık bir şeyler var.
Enkaz halindeki bir binaya döndüm.
En küçük sarsıntıdan etkilenen
Ve her sarsıntıda biraz daha göçen.
Bir enkaza döndüm.
Yollarım tıkalı.
Acil servise yetişemiyorum.
Nefesim kesiliyor.
Artık hiçbir şeyden
Korkmuyorum.
Ne olacaksa olsun.
Hiç bir son bunlardan daha acı
Olamaz.
Ne yapacaksan yap bana hayat,
Faniliğini göster bana biraz.
Cesaretin varsa tabi.
Bir kere delikanlı ol,
Vur beni
Şah damarımdan.
Öyle sıyırıp geçerek olmuyor.
Bir kerede temizle beni.
Acı çektirmek cahilliktir.
Cahil olma.
Bir kerede öldür beni.
Bin defa vurdun ama
Hala ayaktayım, bak.
Ama bin kurşun da vücudumda
Ağır geliyor artık bana.
Zaten bir kurşunluk yerim kaldı.
Hadi vur beni.
Vur da kurtulayım.
Vur da gideyim buralardan.
Hadi.
Vur.
Vur beni.
Vur da gideyim bu diyardan.
Vur.
Beni vur da
gideyim artık 'kendi'liğimden.

27 Eylül '04
00:53

Ağustos 04, 2010

İç Sıkıntısı


Umursamamak mı kaçmak,
Yoksa umursamak mı?
Neresinden tutsam da düzeltsem?
Şu içimdeki nalet olasıca yılgınlığı...
Engelleyemediğim şu karasızlığı.
İç sıkıntısını,
Kime satsam ki?
Alırlar mı ki?
Neden alsınlar ki?
Sikmek istesen,
Sikilmez ki.

2 Ağustos '10